Ahlaki Kapitalizm : Mustafa Akyol, Murat Çizakca

,
Ahlaki Kapitalizm : Mustafa Akyol, Murat Çizakca


 Son yıllarda ülke siyasetinin başına gelen en güzel olaylardan biri olan Sırrı Süreyya Önderin çok güzel bir sözü var; Bu ülkenin sakatlandığı yerlerden biri kavram kargaşası.
Aynı kavram kargaşasını kapitalizm hususunda da görmek mümkün. Sahi; kapitalizm nedir?
- Amerika, Irakı işgal etti; İsrail, Filistini. Çünkü bunlar kapitalist ülkeler!
      Hayır efendim, bunun adı emperyalizm. Aksi takdirde Sovyetler Birliğinin Kafkasyada, Afganistanda ne işi vardı?

- Madenlerde işçiler çok sağlıksız şartlarda çalışıyor; ölüme terkediliyor. Çünkü kapitalizm!
      Kapitalizmin Anavatanı Amerikada işçilerin şartları çok daha iyi, maden işçileri için özel hukuk kuralları var; örneğin saatlik ücretleri 40 doların altında olmuyor. Peki, Kızıl Çinde, Sovyet Rusyada durum nasıldı? Kuzey Korede nasıl? Arzu edenler Maksim Gorki Ana romanını okuyabilir. Sahi, çok güzel romandır; Marksist sistemleri çoğu akademik makale-kitapdan daha güzel anlatır.

- Afrika çok sayıda yeraltı zenginliğine sahip ama açlık, yoksulluk diz boyu, çünkü kapitalistler yüzünden.
       O zaman DMXden gelsin; Guns dont kill people; people kill people. Ama ortamda silah olması, öldürme isteğini tetikler mi, bilemem.

- Cinsel serbestlik, fuhuş, uyuşturucu, alkol ve hedonizm (hazcılık) var. İşte bunlar hep kapitalizm!
       Elma ile armut, kapitalizm ile materyalizm; veya maddiyunluk.

Ne demeye çalışıyorum? Şunu; kapitalizm iyidir veya kötü çocuktur; tartışılır. Benim bahsettiğim körü körüne anti kapitalizm ezberi yapılması, adaletin, düzenin, masum olmanın, daha doğrusu ne kadar iyi, güzel şey varsa tam tersinin kapitalizm olduğunun düşünülmesi; kapitalizmle kendini deşarj etme durumu.

***

INCEIFde Profesör Murat ÇIZAKCA ve namı yurtdışında, Türkiyeden daha fazla yürümüş ilginç kişilik Mustafa AKYOL hocaların  2012 yılının sonlarında Ufuk Yayınevi çatısı altında çıkan Ahlaki Kapitalizm kitabı özellikle son bir yıldır süregelen ve başını İhsan Eliaçıkın çektiği İslami Sosyalizm akımına karşı cevaplardan oluşuyor diyebiliriz. 

Aslında bu gruba cevap vermek için Kurandaki herhangi bir miras ayeti de yeterli olabilir. Koskoca bir miras hukuku olan bir dinin, özel mülkiyeti yasakladığını düşünmek; en hafif ifadeyle komik olur. Ben İhsan Eliaçık ve saz arkadaşları hakkında fikirlerimi şöyle belirtmiştim;

CHP, Antikapitalist Müslümanlar isimli gruba fit olmuş, çıkma teklif etmiş. Hiç değişmez misin CHP, nerde bidat varsa ordasın.. Antikapitalist Müslümanlar hakkında en güzel tanım Dücane Cündioğludan; Müsamere tadında bir solculuk oyunu, hiçbir akademik birikim yok.. Bir de İhsan Eliaçık bir kesime Abdestli Kapitalist demişti ya, 1 Mayısda halay çekince kendisi ve grubu da Abdestli Komunist mi oldu? Onlarca evsize ev açıp, gurebaya babalık yapması çok ulu bir davranış, aksi düşünülemez, ama bu davranış tüm fikirlerinin doğru olmasını gerektirmez. 

Kitapla ilgili ilk dikkat çeken husus kesinlikle isminin kulak tırmalayıcı olması. Zaten tüm olay da burada başlıyor; kapitalizmin özünde kötü çocuk olmadığı savunulup, alternatif bir kapitalizm tarifi yapılmaya çalışılıyor.

Zira, İslam ticaretin en önemli; belki de tek ekonomik faaliyeti oluşturduğu Arap çöllerinde doğmuş bir dindir. Hz. Muhammedin kendisi de serbest piyasayı teşvik eden, fiyatlara müdahaleyi reddeden ve ticaretle uğraşmış bir kişidir. Peygamberden sonra da  bu ekonomik anlayışı benimseyen Müslümanlar bu dönemde İslam alemine altın çağı (Golden Age) yaşatmıştır. Yanılmıyorsam, Cezire yarımadası içerisinde zekat verilebilecek yoksulun kalmaması da bu döneme rast gelir.

Zamanla tüm dünyaya yayılan Müslümanlar bu değerleri de beraberlerinde götürür; İmam-ı Azam gibi büyük İslam alimleri aynı zamanda tüccardırlar; Malezya ve Endonezya bu tüccarların sayesinde hiç bir savaş olmadan sadece tebliğ sayesinde İslamiyeti kabul etmiştir. 

İslam iktisadı ve tarihi konusunda adeta bir yürüyen ansiklopedi olan Murat Hoca şöyle ilginç bir sav ortaya koyuyor; Avrupalılardan önce, üç tane büyük medeniyet var; Çin, Hint ve İslam medeniyetleri.. Avrupa solda sıfır. Tarih tekerrür eder mi etmez mi tartışması vardır. Ben ettiğine pek inanmam ama sanki burada etmeye başlıyor. Çin patladı. Hindistan patlıyor. Avrupa çok hızlı bir şekilde çöküyor. Burada büyük soru işareti İslam dünyası.

Kitapta betimlenen İslam ekonomisi veya kapitalizmi, faizin olmadığı, karın ve zararın paylaşıldığı bir paylaşım ekonomisi. Belirli bir para miktarını belgeleyen kağıt olarak bildiğimiz çek kelimesinin kökenleri çok ilginç mesela. İngilizceye check veya Fransızcaya cheque olarak geçen bu kelimenin kökeni Arapça yazılı belge anlamına gelen şakk kelimesi, çek o dönemde Müslüman tüccarlar tarafından aktif olarak kullanılıyor. Bugünkü İslam ekonomisinin temellerinden olan mudarebe ortaklığı ile şirket kurulması da bir İslam geleneği. O dönem çok gelişmiş bir diğer gelenek ise vakıf geleneği; bu vakıflara bağlı pek çok hayır kurumu, medrese ve külliye var. Külliye demişken, bu sözcük de college kelimesinin kökenini oluşturuyor. Meşhur Oxford Üniversitesi (Merton College) bir külliye olarak vakıf formatında kurulmuştur. Hristiyan Avrupa bu değerler ile ilk Filistinin işgali sırasında tanışıyor. Haçlılar hem bu değerleri, finans tekniklerini, hem de vakıf kültürünü kendi ülkelerine taşıyorlar. Batı kapitalizminin başlangıç aşaması bu. 

Daha sonraki dönemler ve özellikle Batı kapitalizminin nasıl çirkinleştiği de kitapta tarihsel bir pencereden detaylı olarak anlatılıyor, tabi ki buraya nakledemiyorum.

Kitap zaten 150 sayfa, bir çırpıda okursunuz.

***

Mustafa Akyolun perspektifini şu şekilde özetleyebiliriz sanırım; İslami bir sistem oluşturmak yerine, demokrasi ve serbest piyasa gibi kavramlara İslami değerler katmak, bir bakıma sünnet etmek. Zira, İslam bir sistem değildir, örneğin milletvekili seçimlerinin kaç yılda bir yapılması gerektiği Kuranda geçmez; sadece akla kapı açar, temel düsturları verir. Gerisini, Müslümanların arasında meşveret usulü ile halletmeleri gerekir. Hz. Peygamber bile savaşlarda veya diğer hususlarda meşveret ile hareket etmiş, meşveret kararı kendi fikrinin aksine çıksa bile karara riayet etmiştir. Sanırım bu noktada bir kez daha Müceddidlerin varlığını da kabul etmek zorundayız; çağdaş meselelere yorum getirmeleri için. Eh, Kuranda 1200 yıl sonra bilgisayarlar icat olacak, onlara karşı tutumunuz şöyle böyle olsun vb. mealinde bir ayet olsaydı; imtihan sırrı ortadan kalkmaz mıydı?

Kitapta vurguladığı nokta ise kapitalizmin hudutsuz bir kazanma hırsı anlamına gelmediği. Weberin Protestan Ahlak kavramına sık sık atıfta bulunuluyor; zira batı kapitalizmini doğuran dinamik dindarlıktır. Şöyle açıklıyor Mustafa Akyol;

Batıdaki pek çok samimi serbest piyasa taraftarının aynı zamanda dini inanç, aile değerleri ve bunların toplum hayatındaki olumlu rollerinin sıkı savunucuları olduklarını öğrenince epey şaşırıyor insan. Ne yazık ki demokratik kapitalizmin Yahudi Hristiyan değerleri ile birleşimi, İslam dünyasında pek az bilinen bir mevzu. Kilise ve hayır kurumlarının Amerikası küresel medyada yeterince tanıtılmamakta.. Böyle olunca da, bir çok Müslüman ortalama bir Amerikalıyı, MTV ve Hollywoodun tanıttığı gibi vurdumduymaz ve zevk düşkünü zannediyor.

Hollywood Effect konusunda Mustafa Hocaya kesinlikle katılıyorum. Zira, temellerini tamamen Michael Jordan ve Hollywoodun  oluşturduğu bir kamu diplomasisi konseptine sahibiz; Yumuşak Güç (Soft Power)

Ama, Amerikalılar gerçekten dindar mı?

Bu kritik bir soru. Daha önce San Diego State Üniversitesi Öğretim Görevlisi Ahmet Kuru Hoca da benzeri bir demeç vermişti; Amerikalılar aslında dışarıdan göründüğü gibi değil, çok tutucu ve dindarlar. ve ben çok şaşırmıştım; zira San Diegoda benim gördüğüm kilise olayı tamamen bizdeki futbol takımları tadında; babamın kilisesi, aynı kiliseden arkadaşım vb. tadında.

Oldukça tutucu olarak bilinen North Carolina eyaletinin Wilmington şehrinde bir Baptist kilisesinin pazar ayinine katılmıştım ve eh, başıma bir şey gelmeyecekse eğer din eğitimi ve ibadet tarzlarını oldukça verimli bulduğumu söylemek isterim.

Benim çıkmaza düştüğüm nokta şu; cumartesi akşamı çılgın partilere katılıp, fıçı fıçı bira içtikten sonra, ertesi sabah alkol sonrası oluşan başağrısı ile zar zor yataktan kalkıp ibadete gitmek.

Bilmiyorum. Hem Mustafa hem Ahmet Hoca konu hakkında benden fersah fersah daha bilgili olduğu için görüşlerini kabul etmek zorundayım sanırım. 

Yine de, Amerikada dindarlık araştırması inanılmaz zevkli bir konu gibi duruyor. Sanırım burada da içi dolu bir dindarlık tanımı yapmak ve felsefenin sürekli sorduğu sormamız gerekiyor; kime göre?, neye göre?

***

Kitap ile ilgili itiraz edebileceğim diğer bir nokta ise kapitalizm sözcüğünde ısrar edilmesi. Her ne kadar kuru bir ezbere dayandığını söylesek de gerçekten kapitalizm zihinlerde kirli bir kelime. Alternatif olarak serbest piyasa, liberal ekonomi, ahlak ekonomisi veya İslam ekonomisi kullanılabilirdi diye düşünüyorum.

Bir de, bu biraz kişisel bir mevzu ama, ben Mustafa Akyolun methiyeler düzdüğü Anadolu Kaplanlarına çok da sempati ile bakamıyorum, maalesef. Beyaz Türklere tercih ederim yine de. Herneyse.

Zenginlerimiz kitap okumuyor diyelim, ne şiş yansın ne kebap.

Eh; konuyu kitap okumaya bağlamışsak, yazıyı da burada bitirebiliriz. Ahlaki Kapitalizmi alın, okuyun.

Son Söz : Okumak, kadın ve erkek her müslümana farzdır. (Muhammed bin Abdullah)
 ***
 Ömer İLYASLI